Star Gazetesi Yazarı Cüneyd Altıparmak, İsrail-Filistin meselesini ele aldı.
Ben bir hukukçuyum. Hayatımın bütün hakikati hukuk etrafında şekilleniyor. Ama konu Filistin ve hukuk olunca sessizliğime gömülüyorum. Zira uluslararası hukukun aslında bir “hiç” olduğunu görüyorum. Filistin’in maruz kaldıklarına tepkisiz kalan hukuk sisteminden utanıyorum. Konu Filistin olunca ifade özgürlüğü, savunma hakkı, çatışma kurallarının bir anda rafa kalktığını görüyorum.
Mesela kültür varlığı olduğu UNESCO tarafından da teyit edilen Mescid-i Aksa’nın etrafındaki çatışmaların yapıya zarar verebileceği ihtimali konuşulmuyor. Yahudilere ait olmayan bu mabede giriş ve çıkışın İsrail’in kontrolünde olması da sorgulanmıyor. Genel kuralların, Filistin için geçerliliği bir anda sabun köpüğüne dönüşüyor!
Gösteriler yasak!
İfade özgürlüğünün kalesi olduğu iddiasındaki AB’de, İsrail’e karşı gösteri yaptırılmıyor. Berlin polisi hızlı biçimde refleks alıyor ve dünya kamuoyuna şöyle diyor: “Filistin’le dayanışma amacıyla Berlin’de düzenlenecek miting ve yürüyüş ile bunların yerine geçecek tüm etkinlikler, kamu güvenliği ve düzeni açısından tehdit oluşturdukları gerekçesiyle yasaklanmıştır”…
Fransa İçişleri Bakanı, Filistin’e destek mitinglerinde “gözaltı olabilir” diye gözdağı veriyor. İngiltere, “Filistin bayrağı sallamak terörü övmek olarak değerlendirilebilir” diyor, Hollanda Başbakanı, belediye başkanlarının eylemlere müdahale edeceğini söyleyerek yol gösteriyor adeta. Ama İsrail yanlısı gösteri niyetiniz varsa yol açık. Zira -Leyen’in dediği gibi- “AB, İsrail’in yanında!”
Sosyal medya
Buradaki algoritmalara müdahale var. Çünkü kendi “tanımlarına(!)” göre Filistinliler direnen taraf değil. Niteleme böyle olunca, sosyal medyanın “güvenli bir hale gelmesi için” engelleme hakkı doğuyor şirketlere. Çocukların ölümüne dair görseller de dahil bu duruma. Bazı kavramları içeren paylaşımların etkileşimi düşürülüyor ve görmemize müsaade edilmiyor. Çünkü “meşru müdafaa hakkını kullanan Filistin” değil bunlara göre…! Engellenen gerçekler bir gün ortaya çıkacak, eminim. Ama şimdi böyle bir zihin inşa ediliyor ve bunun dayanağı sosyal medya kuralları…
Savaş suçu
Bilineceği üzere çatışmalara doğrudan katılmayan kimselerin, onuruna ve vücut bütünlüğüne saldırılması, işkence yapılması, kötü muameleye maruz bırakılması, rehin alınması veya haklarında adil olmayan mahkemelerce karar verip cezalarının infaz edilmesi savaş suçu olarak kabul ediliyor. BM’nin uzmanları, İsrail-Filistin çatışmasına ilişkin sivillerin ayrım gözetmeksizin öldürüldüğünü; İsrail’in, neredeyse yarısı çocuk olan ve iki milyondan fazla kişinin yaşadığı Gazze’de zaten bitik durumdaki Filistin halkına yönelik rastgele askeri saldırıları yaptığını, bunların 16 yıldır bir abluka altında yaşayan Gazze halkı için “toplu ceza” olduğunu belirtiyor ve bunları savaş suçu olarak niteliyor. Ama sonuç ortada!
UCM
Uluslararası Ceza Mahkemesi, Ocak 2015’te İsrail tarafından işlenen savaş suçlarıyla ilgili ön inceleme açılması kararı vermişti. Şubat 2021’de verdiği kararda UCM, Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs ve diğer Filistin topraklarında işlenen suçları soruşturmak için yargı yetkisine sahip olduğuna ve Filistin’in taraf devlet olduğuna hükmetti. Sonra ne oldu? Başsavcı Fatou Bensouda, ABD’nin yaptırımına tabi tutuldu. İsrail, UCM ile çalışmayacağını deklare etti. UCM soruşturmaya bir milyon avro ayırdı. Ancak devam edebilmek için ek kaynak arıyor. Henüz mahkemeden herhangi bir tutuklama kararı da çık(a)madı. Sonuç: Akim kalan bir süreç!
Uluslararası alanda şöyle bir hukuk kuralı var sanırım: “İfade ve gösteri özgürlüğü kısıtlanamaz, kültür varlıklarına zarar verenler cezalandırılır, sosyal medyada sansür yasaktır, savaş suçları işleyenler UCM’de ivedi ve etkin biçimde yargılanır. Bu haklar Filistin ile ilgili olursa, uygulanmaz veya engellenir”. İşte bunun adı: Filistin hukuku. Filistin için bu kuralı koyanlar birer hukuk katili ve tüm bu olanların esas sorumluları onlar!