Gelecek Partisi Genel Başkanı ve eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, Independent Türkçe için Nevzat Çiçek ve Deniz Zeyrek’e verdiği röportajda, Suriye’nin geçmişte Türkiye’ye ilettiği bir askerî operasyon teklifini ilk kez kamuoyuyla paylaştı.
Davutoğlu, o döneme ilişkin şunları anlattı:
“Beşşar Esad, ‘Birlikte Kuzey Irak’a girelim, bu işi bitirelim’ dedi. Biz oradan, siz kuzeyden girin diye bir teklif oldu. Buna şiddetle karşı çıktım. Böyle bir adım Türkiye’de Türk–Kürt çatışmasını tetiklerdi.”
Davutoğlu, Suriye’de Türkiye’ye en yakın toplulukların Kürtler olduğunu belirterek, bölgedeki aile bağlarına ve şehirlerin coğrafi olarak bölünmüş yapısına dikkat çekti.
Davutoğlu, 2000’lerin ortasında yapılan bu teklifin kabul edilmesi halinde Türkiye içinde ciddi toplumsal gerilimlere yol açabileceğini vurguladı.
Suriye Kürtleriyle Türkiye arasındaki tarihsel bağlara işaret eden Davutoğlu, şöyle devam etti:
“Türkiye’ye yakın tüm bölgelerde –Batı Trakya hariç– en bağlı ve en yakın topluluk Suriye Kürtleridir. Şehirleri ikiye bölünmüş; yarısı orada, yarısı burada. Böyle bir müdahale o dönem büyük yaralar açardı.”
“SURİYE KÜRTLERİNİN TÜMÜ SDG DEĞİLDİR; TÜRKİYE HEPSİYLE KONUŞMALI”
Davutoğlu, röportajda Türkiye’nin Suriye politikasına yönelik değerlendirmelerde de bulundu. Suriye’deki tüm Kürt grupların SDG ile özdeşleştirilmesinin yanlış olduğunu ifade etti.
Şu değerlendirmeyi yaptı:
“Şam’da Kürtler var, Halep’te var, Afrin’de var. SDG’nin içinde de sadece Kürtler değil, Araplar da var. Biz neden tüm Suriye Kürtlerini tek bir yapıyla aynılaştırıyoruz? Türkiye bütün kesimlerle, ayrı ayrı konuşmalı.”
Davutoğlu, Suriye’de çözümün ancak farklı Kürt topluluklarıyla temas kurulması ve sahadaki karmaşık yapının tek bir aktör üzerinden okunmamasıyla mümkün olabileceğini belirtti.
“BU TEMAS MÜDAHALECİLİK DEĞİLDİR; GEÇMİŞ HATALAR TEKRAR EDİLMESİN”
Davutoğlu, Türkiye’nin Suriye’deki farklı aktörlerle iletişim kurmasının “müdahaleci yaklaşım” olarak görülmemesi gerektiğini söyledi. Bu tür temasların, milyonlarca mülteci hareketine yol açan geçmiş politika hatalarının tekrar edilmemesi açısından zorunlu olduğunu ifade etti.







