Ramazan Günlükleri adlı kitabında Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, “Cahiliye döneminde birinin evine vardıkları zaman mahremiyete saygı göstermez, ‘Sabahınız hayat olsun’ gibi sözler söylerlerdi. Bizde bazı kimselerin kullandığı, ‘Günaydın, tünaydın’ ifadelerine benzer ifadelerdi bunlar” ifadelerine yer verdi.
İŞTE AHMET HAKAN’IN YAZISI:
“Günaydın” demeyecekmişiz.
Çünkü…
“Cahiliye dönemi”nde “Sabahınız hayat olsun” diye selamlama yapılırmış.
“Günaydın” da biraz buna benziyormuş.
*
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın iki yıl önce yazdığı kitapta geçiyormuş bu ifadeler.
*
Rahmetli babam, öfkelendiğinde ve ne diyeceğini bilemediği durumlarda hep şöyle derdi:
“Allahumme meassabirin!”
Yani “Allah sabredenlerle beraberdir.”
*
Ben de rahmetli babam gibi “Ya sabır” çektim.
*
Biz burada Diyanet İşleri Başkanlığı tartışmaların odağında yer almasın falan diye çırpınıp dururken…
Diyanet İşleri Başkanı’nın uğraştığı, mesele ettiği, gündemine aldığı şeye bak!
*
Oysa azıcık düşünse, azıcık şans verse, azıcık geniş baksa…
Şu üç şeyi şak diye görür:
*
BİR: “Günaydın” da bir hayır duadır.
*
İKİ: “Gününüz aydın olsun” demektir.
*
ÜÇ: Tıpkı “Sabah-ı şerifleriniz hayırlı olsun” demek gibi bir şeydir.
*
Hatta birazcık daha düşünse, birazcık daha geniş baksa…
Yaklaşımı aşağı yukarı şöyle olur:
*
“Zaten benimle uğraşılıyor. Böyle eften püften meselelerle uğraştığım için şimdi benim üzerime daha çok gelirler. Böylece başında olduğum Diyanet kurumu daha fazla yıpranır. Çok temel, çok önemli bir mesele değil ki bu! Hatta mesele edilecek bir mesele bile değil. Ben en iyisi böyle lüzumsuz, böyle tartışmalı bir alana girmeyeyim.”
*Bütün bunlar olmadığına göre…
Acaba diyorum, Ali Erbaş…
Kendisiyle ilgili yürütülen tüm tartışmalardan aslında şikâyetçi değil, hatta ve hatta gizli bir haz mı duymakta?
*
Ve ben ve benim gibiler boşu boşuna mı çırpınıyor…
“Diyanet İşleri Başkanı’nı tartışmaların odağından çıkarın” falan diye?
Sabah-ı şerifleriniz hayırlı olsun Ali Erbaş Bey
TÜNAYDIN OLAYI
SABAHLARI “Günaydın” derim ben.
*
Öğlenleri ise “Tünaydın” demem.
*
Bunun nedeni gayet basittir.
*
Günaydın…
Işıl ışıl parlamakta, derdini tam olarak anlatmakta, bir sabah coşkusu yaratmaktadır. Tıpkı kahvaltı gibi mutlulukla bir ilgisi vardır günaydının.
*
Buna mukabil…
Tünaydın…
Dudakta gayet kekremsi bir tat bırakmakta, kulağa fazlasıyla zorlama gelmekte, neredeyse mavra alameti sayılmaktadır.
Ve belki de bu nedenlerle de piyasadan silinmiş, izi tozu kalmamıştır.
*
Yani konunun cahiliyeyle, dinle, diyanetle bir ilgisi yoktur.
*
Ahalinin benimseyip benimsememesiyle ilgisi vardır.
GOOD MORNİNG BİLE OLUR
ÖĞRETİ, “Selamlaşınız” der.
Öğreti, “Aranızda selamı yayınız” der.
*
Yani işin özü, ruhu, temeli buradadır.
*
İster gönülden bir merhaba de…
İster şöyle gümbür gümbür selamünaleyküm diye haykır…
İster günaydın de…
İster selam de.
Özünde değişen bir şey olmaz.
Öğretinin işaret ettiği maksada uyulmuş olur.
*
Hatta bir adım daha gideyim:
*
Yabancılarla karşılaştığında…
“Good morning” ya da “Hello” dediğinde bile…
Öğretinin özüne, ruhuna, temeline riayet etmiş olursun.
*
Yani demem o ki…
İşin özünü kaybedip şekilcilik yapmaya gerek yok.