Cansen Erdoğan Yazdı: Döğüşmen kuzum

0
2

Milliyet Yazarı Cansen Erdoğan bugünkü köşesinde haftanın olaylarını anlattı.

Friday’in en black olanından bahsetmek istiyorum size!

Geçtiğimiz cuma günü manşetlere düşen, sosyal medya mecralarının tümünü ele geçiren o utanç verici görüntülerden!

Popüler bir mağazanın Black Friday etkinliği nedeniyle yapmış olduğu indirimlerden yararlanmak isteyenler arasında çıkan izdihamda, saç saça baş başa girenlerden, çoluk- çocuk, genç- yaşlı demeden birbirini ezenlerden!

Ya hani erzak için, kömür için, ailesinin rızkı için yaşanan izdihamları, metrelerce kuyrukları anlayabiliyorum ama o gün gördüklerimi anlamam, bir mantığa oturtmam mümkün değil! İndirim yakalamış masum tüketicilerin kontrolden çıkmasından öte bir şey bu bence! Aklı başında, eğitimli, görgülü, modernmiş gibi görünen çoğu kişinin, bu maske altında sakladığı bencil, hırslı, karanlık yani “black” yüzünü ortaya çıkaran bir bahane! Birbirlerine tekme-tokat saldıran, avazı çıktığı kadar bağırıp haykıran bu insanlar, sonra da aldıklarını giyip en hanımefendi, en karizma benim hareketleri ile ağır abla- cool adam imajlarıyla ortalıkta hava atacaklar. Ha tabi bir de kuyruk da beklerken; ‘Ayy rezalet valla, hiç utanmıyorlar!’ diye bunları kınayıp alay edenler var! Kusura bakmayın ama sizin de durumunuz pek iç açıcı değil, üç kuruşluk çaput için 8 saat sıra beklenir mi? Geceden sıraya girenler varmış, kıyafet- ayakkabı için ayazda hasta olmaya değer mi?

Ben unutmuşum bu ‘Black Friday’ muhabbetini, mağazanın önündeki kalabalığı, bağrış-cağrışı görünce vukuat var, cinayet işlendi falan sandım. Serde avukatlık olunca meslek refleksmiş. Ve cinayet sandığım şey meğer indirimmiş. İllaki indirime giren ve fiyatı öncekiyle kıyaslandığında ciddi fark eden ürünler vardır ama genelde yapılan ne yazık ki önce bindirim sonra indirim! Bu amaçla etiketler basmışlar bugüne özel, televizyonda izledim. Ama en azından psikolojik olarak, ‘ucuza aldım’ diye insan kendini iyi hissediyor. Kabul ediyorum, mutlu olacak bir şey bulmanın hayli zorlaştığı günümüzde de bu ufacık his bile insana yetiyor! Ama şunu anlamıyorum,  madem bu özel günde ürünler bu kadar ucuza verilebiliyor, madem ürünler %50, %60 indirimle de kar edilerek satılabiliyor o zaman sair günlerde fiyatları niye fahiş yapıyorsunuz, niye enflasyona kanat olup uçuruyorsunuz, hiç mi üzülmüyor hiç mi utanmıyorsunuz?

Ama şunu da söylemeden edemeyeceğim bilirsiniz biz gavur pardon yabancı memleketlerin adetlerini sevmeyiz, içimize sindiremeyiz(!) Zinhar karşıyızdır buna, ne uygular ne kabul ederiz. Black Friday de ne öyle canım, onların Black Friday’i varsa bizim de; “Efsane Cuma”mız, “Gülümseten kasım”ımız, “Efsane Günler”imiz var değil mi ama! ‘İcat çıkarma’ deriz ama icatları kendimize devşirme konusunda da pek hünerliyiz! Olayın kazananı reklam şirketleri, internet siteleri! Bu da şu demek aslında, Black Friday dediğimiz şey külli bir pazarlama faaliyetidir!

Yani, ‘döğüşmen kuzum’!

Beğendiğin ürüne zam gelmediği her gün, Black Friday’dir!

……………………………………..*………………………………………….

Ne kadar az, o kadar çok!

Haftamızın kahramanı Black Friday’in anavatanı Amerika!

Pazarlama ve reklam alanında dünyanın en iyisi olan bir ülkenin, alışverişi arttırmak için yarattığı bu etkinlik, Avrupa’dan Asya’ya tüm ülkeleri etkisi altına almış durumda!

Yarattığı bu etkinliği, ciddi şekilde sahipleniyor Amerika çünkü ülkedeki son trend; Alışveriş yapmamak!

Hatta sadece kılık kıyafetlerden değil evdeki fazla eşyalardan kurtulup sadeleşmek!

Covid sebebiyle evde kalan ve çalışma hayatı sekteye uğrayan Amerikalılar, pandemi sonrası gelirlerini harcamayıp biriktirmeye başlayınca alışveriş durmuş, esnaf panik olmuş!

Bunun üzerine araştırmalar yapılmış, anketörler meydanlara salınmış, halk en çok ne satın almak istiyor- ne alırsa mutlu oluyor- öğrenilmeye çalışılmış!

Peki tahmin edin, sonuç ne çıkmış?

İnsanlar artık çanta- kıyafet- ayakkabı gibi mallar yerine hizmet almak istiyorlarmış. Yani spor salonu üyeliği, tiyatro bileti, seyahat gibi bedenlerine değil ruhlarına yatırım yapmayı tercih ediyorlarmış!

Fazla eşyanın mutluluk getirmediğini anlayan ‘Dünyanın en çok satın alan halkı’, dolaplar dolusu giysilerini, fazla tabak-çanak gibi ev gereçlerini, pahalı arabalarını, kocaman evlerini bırakıp küçük evler, mütevazi otomobiller, 4-5 tabakla yaşamak istiyorlarmış! Parayı da spirütüel danışmanlıklara, yogaya, dansa, gezip yeni yerler görmeye- yeni kültürler öğrenmeye harcıyorlarmış.

Geçtiğimiz günlerde bir internet sitesi, tüketicileri sadece ve sadece 100 adet kişisel eşyayla yaşama deneyimine davet ediyor! Yani kıyafet, ayakkabı, çanta, diş fırçası, kitap, kalem, her şeyin toplamı 100 tane olacak! Bu davet ve  deney büyük ilgi görüyor ve ciddi sayıda kişi, kişisel eşyalarını vererek- dağıtarak- bağışlayarak hayatlarındaki kalabalıktan kurtulmuş. Ama deneyden çıkan sonuç ve asıl önemli olan, bu şekilde yaşamayı tercih etmiş olanların ileriki yıllarda, bol eşyalı yaşadıkları yıllara kıyasla çok daha mutlu, huzurlu olmalarıymış!

Az eşya çok huzur! Sizce de mutluluk bu mudur?

Valla benim için değil yani henüz değil! Seviyorum ben farklı farklı giysiler giymeyi, giysileri değişik ayakkabı ve çantalarla kombinlemeyi! Az eşyayla döşenmiş evler soğuk geliyor bana, bir yarım kalmışlık- tamamlanmamışlık hissi uyandırıyor! Eşyalı, biblolu, resimli-tablolu evler, ev gibi geliyor, sıcaklık veriyor! İşin özü, minimalist anlayış beni bozuyor!

Eşyaya, insana ya da bir tutum veya davranışa sahip olmak isteği ve bu isteğe tutkuyla sarılmak, bazı şeyleri ıskalamaya sebep oluyor. Aşkı, keyfi, eğlenceyi en çok da isteklerimizi yaşamayı bilirsek o zaman hayat, düğün dernek!

Biz bu dünyaya sahip olmaya değil, şahit olmaya geldik. Ah bunu bir anlayabilsek!

 

Fan Fin FON;

Ünlü teknik direktör Fatih Terim ile  futbolcular Arda Turan ve Emre Belözoğlu’nun aralarında bulunduğu en az 18 kişinin Denizbank Florya Şube Müdürü Seçil Erzan tarafından toplamda 25 milyon 770 bin dolar ve 7 milyon 384 TL dolandırıldığı iddiasıyla açılan dava Türkiye gündemini sarstı.

Asıl mesleği jeoloji mühendisliği olan ve mesleğini yapmak istemeyen Seçil Erzan, teyzesinin oğlunun bir kağıdın borsada çok kar getireceğini söylemesiyle aldığı kağıtla batmasının ardından yolu tefecilerle kesişince kendini kurtarmak için ‘özel bir fon’ icat ediyor. Basında ‘Fatih Terim Fonu’ olarak da bilinen bu fon ile başta Fatih Terim olmak üzere ona yakın olan birçok Galatasaraylı futbolcudan ve işadamlarından, 1 ayda 2 katını vermek üzere yüklü miktarda paralar alıyor. Baştan iyi giden bu ponzi sistemi, bir gün batıyor ve saadet zinciri kopuveriyor! Erzan’ a elden paralar veren onlarca ‘uyanık’ da dolandırıcılık iddiasıyla soluğu mahkemede alıyor!

Sizi bilmem de benim bu olanları aklım almıyor! Ya insan 3-5 kuruş parayı bile elden verirken, bir makbuz bir yazılı kağıt alıyor. Bunlar, milyonlarca parayı, kayıtsız- kuyutsuz elden nasıl verebiliyor! ‘Bedava peynir, fare kapanında bulunur’ demiş atalarımız, bu hiç mi bilinmiyor! En enteresanı da faiz haradır sözünü dilinden düşürmeyenlerin, bir ayda yatırdıklarının 2 katını aldıkları parayı ‘faiz değil bu, katkı payı alacağı’ sıfatının arkasına saklayıp bizi olamasa da kendilerini kandırmaları!  Duran paranın sağladığı kazançtır faiz ve onların aldıkları artış ayı da faizin dik alası!

İşte nefs denen şey tam da burada çıkıyor ortaya! Nefsine hakim olamayınca, doymayınca ortalık karışıyor valla! Ya milyon dolarların var daha ne kadar para istiyorsun, yedi ceddine yetecek para, Allah’tan belanı mı istiyorsun? Benim en kızdığım, kendini akıllı sanan mağdurların, bizi salak yerine koyması! Ya 1 ayda 2 kat parayı, hangi banka hangi finans kuruluşu verebilir? Hee bir siz akıllısınız, uyanıksınız, ava giderken de avlanırsınız! Tabi bu paralın elden alınıp verilmesi, herhangi bir sisteme girmemesi de vergi ödemekten kaçmak anlamına geldiğinin hepimiz farkındayız! Bu dava sadece mağdurların açtığı dolandırıcılık suçu değil aynı zamanda mağdurlar tarafından da işlenen vergi kaçakçılığı suçu- bakalım neler olacak, meraktayız! Seçil’mişler, paralarını nasıl geri alabilecekler, göreceğiz!

Valla millet aç gezerken, iki lokma ekmeğe muhtaç, perişanken milyon dolarlarına milyon dolarlar eklemek isterken üstelik bunu da kanunsuz yaparken dolandırılanlara üzülemeyeceğim! ‘Aza tamah etmeyen, çoğu bulamaz!’ azizim! Her şey güllük gülistanlıkken iyiydi de kaybedince mi tü kaka!

‘Kazan doğururken iyiydi de ölünce mi kötü’ diyen Nasrettin Hoca! Büyük adammışsın valla!

 

HAFTANIN EN’LERİ; 

Haftanın Müjdesi; Ülke genelinde devam eden kuraklık, yüreğimizi ağzımıza getirirken 11 kasımdan beri süren yağışların ardından 30 kasımdaki sağanakla birlikte barajların doluluk oranı yüzde 30’lara çıkmış! Valla kimse konuşmuyordu, konuşmaya korkuyordu ama biraz daha yağmur yağmasaydı, susuzluk tehlikesi korkutucuydu! Yağmur duasına evden katılıyordum valla bende de neyse ki Allah sesimizi duydu! 

Haftanın Tedavisi; Bir rehabilitasyon hizmeti! Bir dönem psikolojik sorunlarla mücadele eden Zerrin Özer, bu kez de fiziksek tedavi görmek amacıyla Darülaceze’de bulunan tedavi ve rehabilitasyon merkezine yattı! Ya tabi Darülaceze çok eski ve köklü bir kurum da genelde imkanı olmayanlar, yokluk içinde olanlar olduğu için orada, Herkes bir şaşırdı bir üzüldü Özer adına! Özer, her şeyin yolunda olduğunu, kendi tercihi ile orada bulunduğunu açıkladı da sevenleri rahatladı valla! Ne diyeyim o zaman acil şifalar diliyoruz usta sanatçıya! 

Haftanın Desteği! Gazze’de “kalıcı ateşkes” talebiyle açlık grevi başlatan halka destek veren halka, sanatçılar,  oyuncular ve yerel siyasetçilere bir destek de ABD Kongre üyelerinden geldi!

ABD’de bir grup Kongre üyesi, Beyaz Saray önünde ziyaret ederek eylemlerine destek verdi! Olayın enteresanlığı, Filistin’e savaş açan İsrail’in ‘arka bahçesi’ olan Amerika’nın- Amerikalıların Filistin’i desteklemesi! Ne yorum yapayım şimdi, kimin eli kimin cebinde belli değil ki! 

Haftanın Fiyaskosu; Uluslararası protokol düzenini altüst etti! Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, Katar’ın başkenti Doha’daki havaalanında inişten sonra yaklaşık 30 dakika uçağın kapısında bekletildi. Bekletilme sebebi ise Katarlı herhangi bir yetkilinin karşılamaya gelmemesi! Araplardaki rahatlığa bak ya koca Alman Cumhurbaşkanı gelmiş, kimse zahmet edip gelmemiş! Zaten ortalık karışık,  bir de Almanya Katar’a savaş açsın da görün siz! 

Haftanın Korkusu; Hatta bence kabusu! Bilim dünyası, 2024 yılında  interneti haftalarca kesecek güneş fırtınaları beklendiğini açıkladı!  Bu gerçekten felaket olur çünkü dünya internet üzerine kurulu, bilgisayarlar çalışmazsa neler olacağını düşünmek çok korkutucu! 2024 daha gelmeden gerdi bizi, bu yılı pas geçip 2025’e şirinlensek daha iyi olacak sanki!

Reklam Alanı