Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP) kurultay yaklaşırken, partinin önemli isimlerinden Muharrem İnce yine aday olmayı düşündüğünü dile getirdi.
Muharrem İnce, COVID-19 salgını sonrası yaşanan süreç , Türkiye ekonomisi ve CHP gündemi hakkında bilgi vererek gazeteci Ece İçmez’in sorularını yanıtladı.
Alınan tedbirler hakkında açıklamada bulunan Muharrem İnce, vatandaşlardan da isteklerini dile getirdi.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’nin de gündemi Coronavirus (COVID-19) , Türkiye’de alınan Coronavirus tedbirleri sizce yeterli mi?
–Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilirken hükümet büyük vaatlerde bulundu. Türkiye ekonomisi uçacak, yeni sistem ile birlikte Türkiye zenginleşecekti. ancak beklenen olmadı. Türkiye potansiyelinden çok daha düşük büyüme rakamları açıkladı. Örneğin 2019 yılı büyüme rakamı yüzde 0.9 olarak açıklandı. İşsizlik tarihin en yüksek rakamlarına ulaştı. Kaldı ki, AKP döneminde işsizlik tanımı değişti. İşsiz olan herkes işsiz sayılmıyor. İş arama umudunu yitiren işsiz sayılmamasına ve TÜİK tarafından açıklanan işsizlik verilerine eklenmemesine rağmen resmi işsizlik rakamları yüzde 14’ler dayanmıştır. Hem işsizliğin hem istihdamın aynı dönemde düştüğü bir süreci yaşıyoruz. İşsizlik düşerken istihdamda, işgücüne katılımda artış olması gerekirken istihdam düşüyor. Bu veriler bize Türkiye ekonomisinin Corona öncesinde ciddi sorunları olduğunu ortaya koymaktadır. Corona ile birlikte ekonominin içinde bulunduğu durum daha net gözükmeye başlamıştır. Corona sürecinde alınan tedbirlere bakıldığında bu tedbirlerin vatandaşa daha çok borçlandırma, borç ve ödeme ötelemesi olduğu gözükecektir. Bugüne kadar karşılıksız yapılan tek ödeme ihtiyaç sahibi yurttaşlarımıza yapılan aylık 1.000 TL ödemedir. Geri kalanlar işsizlik fonundan yapılan ödemeler ve faiziyle borç olaak verilen ödemelerdir. 100 milyar, 200 milyar, 250 milyar ve hatta çarpan etkisiyle 600 milyar TL olduğu açıklanan paketlerin Türkiye ekonomisinde yaşanan talep daralmasını aşamayacağı ortadadır. Hükümet zor günler için birikim yapmak yerine, zor günler için, biriktirilen birikimleri de hoyratça israf etmiştir. Merkez Bankasının kefen parası olarak gördüğümüz ihtiyaç akçesini geçtiğimiz yıl harcamıştır. O nedenle bu zor günlerde vatandaşına destek olmak yerine vatandaşına IBAN vererek, mesaj üstüne mesaj atarak para isteyen bir hükümet olmuştur. Kendisi vatandaştan para isterken Belediyelerin yardım toplama, bağış kabul etme yetkilerini Genelge ile durdurmuş, bu konuda açılan banka hesaplarını bloke etmiştir. Buna karşın özellikle CHP’li Belediyelerin askıda fatura gibi dayanışmayı öne çıkaran uygulamaları hükümetin beceriksizliğini, vatandaşın yaşadığı sıkıntıları ortaya koymaktadır. Bu beceriksizlik maske dağıtımında da görülmüş, çeşitli yöntemlerle bedava dağıtılacağı söylenmiş, dağıtılamamış, parayla satılmaya başlanmıştır. Yurttaşına 5 maske bile dağıtamayanların, sokağa çıkma yasaklarını yönetemeyenlerin memleketi iyi yönetmeleri, ekonomiyi büyütmeleri beklenemez.
Yeni kurulan partiler hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Yeni kurulan partiler AKP’nin içinden çıkınca önce “ümmeti bölmeyin” propagandası yapıldı. Sonra AKP Genel Başkanının “ölü doğdular” dediği yazıldı. Benim siyasi çizgimle bu partilerin siyasi çizgileri aynı değil ama bu siyasi partilerin seçime girmesini engelleyecek adımların, değişikliklerin konuşuluyor olması demokrasimiz adına üzüntü ve utanç vericidir. Parti kurmak, seçime girmek hukuki yükümlükleri, şartları yerine getiren her siyasetçinin ve siyasi partinin hakkıdır. Buna engel olmak, buna engel olmaya yönelik adımlar atmak demokrasi iddiamıza, birikimimize, mücadelemize zarar verir.
Milletvekillerinin vekilliğinin düşürülmesi hakkında ne düşürüyorsunuz?
-Ben bu konuda partimden ayrışarak Dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda hayır vermemiz gerektiğini söyleyen ve o meşhur Anayasa’ya aykırı Anayasa Değişikliğine hayır oyu vermiş bir siyasetçiyim. Bizim parti olarak 2002’den beri bir ilkesel duruşumuz var. Dokunulmazlıklar Kürsü Dokunulmazlığı ile sınırlandırılması, Milletvekili Milletin vekaletini özgürce yerine getirebilmelidir. Ancak Türkiye’de 2010’dan beri Yargı bağımsızlığı ciddi tahribata uğramıştır. 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği referandumunda bugün FETÖ denilen yapı ölüleriniz kaldırın oy kullandırın derken, AKP Genel Başkanı sonuçların açıklanmasından sonra yaptığı açıklamada okyanus ötesine teşekkür etmiştir. Yargı bağımsızlığı bu referandumla birlikte ortadan kalkmış, yargıçların siyasi kimliği öne çıkmaya başlamıştır. Hakimler Savcılar Kurulu’nun 13 üyesinin 6’sının doğrudan bir siyasi Partinin Genel Başkanı olan Cumhurbaşkanı tarafından, geri kalan 7 üyesinin ise biz “Biz Genel Başkanımızdan, Cumhurbaşkanımızdan seve seve talimat alırız, bundan şeref duyarız” diyen Milletvekilleri tarafından ve dolaylı olarak yine AKP Genel Başkanı tarafından belirlendiği bir yargı düzeninden ve o yargının hukuku değil siyaseti gözeterek verdiği tartışmalı kararlardan söz ediyoruz. AKP İlçe Başkanlarının hakim yapıldığı bir yargı düzeninden söz ediyoruz. AKP Genel Başkanı konuşunca kararını değiştiren bir yargı düzeninden söz ediyoruz. Şimdi böyle bir yargı düzenine muhalif siyaset yapan milletvekilleri güvenebilir mi? Nitekim yargıya güven yüzde 20’lere gerilemiş durumda. 2002’den 2010’a kadar Dokunulmazlıkların Kaldırılması konusunda “yargıya güvenmiyoruz o nedenle dokunulmazlıkları kaldırmıyoruz, dokunulmazlıklar kalkarsa yasama yargının oyuncağı olur, yargıçlar siyaseti dizayn eder” diyen AKP yargıyı ele geçirip kendi güvenecekleri bir yargı oluşturunca Milletvekillerini bu yargının eline, insafına teslim ettiler ve böyle millet iradesini yok sayan kararlar çıkmaya başladı.Yargı bağımsızlığı bizim demokrasimiz için de ekonomimiz için de olmazsa olmazdır. Bunun için mücadele etmeliyiz.