Deniz Kilislioğlu Yazdı: Netanyahu’dan ilk ziyaret

0
0

Milliyet yazarı Deniz Kilislioğlu bu haftaki yazısında Türkiye ile İsrail arasındaki yeni dönemi ele aldı.

Bu hafta hem Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas hem de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Türkiye’ye geliyor. Normalleşme adımları sonrası İsrail Cumhurbaşkanı Izak Herzog’un Mart 2022’de Ankara’ya gelmesi önemliydi ama Netanyahu’nun geliyor olması başlı başına bir olay. Zira İsrail’den Türkiye’ye bir başbakan, en son 2008 yılında gelmişti. Eski Başbakan Ehud Olmert, aynı gün Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile TBMM’ye seslenmiş, Suriye ile Türkiye arabuluculuğunda dolaylı görüşmeler yapmıştı. Olmert’in dönüşünden sadece birkaç gün sonra Gazze’ye yönelik yapılan büyük saldırı, ilişkilerdeki kopuş sürecini de başlatmıştı.

2010’daki Mavi Marmara saldırısındaysa Netanyahu artık başbakanlık koltuğundaydı. Aradan geçen onca yılda Netanyahu ilk kez Türkiye’ye geliyor. Yargı yasası gibi tartışma yaratan düzenlemeler sebebiyle aylardır İsrail sokaklarında protesto edilen Netanyahu, iç siyasette sıkışmış durumda. Ekonomik tablonun da kötü olduğu bir süreçte İsrail Başbakanı için yeni açılımlar önemli. Türkiye ziyareti de bu açıdan anlamlı. Ziyaret Ankara açısından da Körfez ve Arap ülkeleriyle ilişkilerin yeniden düzenlendiği bir döneme denk geliyor. Bölgesel adımların yanısıra Rusya Ukrayna savaşının etkileri de tarafları işbirliğine zorluyor, özellikle de enerji alanında…

Görüşmelerde ana gündem maddelerinden biri enerji olacak. Aslında İsrail, Akdeniz’de Laviathan (623 milyar metreküp) ve Tamar sahalarında (283 milyar metreküp) doğalgaz bulduktan sonra, gazını Avrupa’ya taşımak için Güney Kıbrıs, Yunanistan ve Mısır ile anlaşmıştı. East-Med olarak bilinen projeye, ABD de uzun süre destek vermişti. İsrail, ABD’nin son yıllarda o desteğini çekmesine rağmen Türkiye ile gaz projelerine yanaşmamıştı. Normalleşme adımları da bu mesafeli tutumu değiştirmemişti. Bugün iş birliğini yeniden gündeme getiren gelişme, Mısır ve Filistin yönetimi arasında 2021’de yapılan enerji iş birliği anlaşması.

Gazze açıklarında 20 milyar metreküp potansiyelli “Marine” sahası, 20 yıl önce İngiliz şirketinin çalışmalarıyla keşfedilmişti; ancak İsrail’in ambargoları ve engellemeleri yüzünden yıllardır bu sahadan gaz çıkarılamıyordu. İşte Mısır ve Filistin yönetimi bu sahanın geliştirilmesi konusunda uzlaşmıştı. Tel Aviv yönetimi, geçen ay sürpriz bir çıkışla “Proje İsrail-Mısır-Filistin ortak yürütülecek” açıklaması yaptı. İsrail’in 180 derece dönüşünün sebebi, o zaman anlaşılamamıştı ancak yorumlar şöyleydi: Filistin ile diplomatik olarak çözüme yanaşmayan İsrail Başbakanı, böyle enerji odaklı bir mutabakatla hem üzerindeki baskıyı azaltmaya çalışıyor hem de işin Filistin boyutuyla ayrıca uğraşmamış oluyor. Tel Aviv yönetiminin zihninin arkasındaki planı kestirmek zor olsa da, bu tablo bölgesel iş birliğinin önünü açmak için bir fırsat olabilir.

Elbette Ukrayna savaşıyla Avrupa’nın Rusya’dan gaz alışını kesmesi, kaynaklarını çeşitlendirmek istemesi de bu tip iş birliklerine zemin yaratıyor. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın Netanyahu’dan iki gün önce yapacağı Ankara ziyaretinde bu konu ele alınacak. Zira böyle bir proje, Gazze’yi kontrol eden Filistinli Hamas ile El Fetih arasında da iş birliğini gerektiriyor.

Kahire mi, Ankara mı?

Bu hafta Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah Es-Sisi’nin de Türkiye’ye geleceği belirtiliyordu. İlk olarak Mısır basınının yazdığı bu habere göre, tarih 27 Temmuz’du. Ancak bu ziyaret resmi kaynaklardan doğrulanmadı. Liderler görüşmesinin çok yakında olduğunu biliyoruz, ancak bilinmeyen, Sisi’nin mi Ankara’ya geleceği yoksa Erdoğan’ın mı Kahire’ye gideceği. Edindiğim bilgiler, ilk ziyareti Erdoğan’ın Kahire’ye yapacağı şeklindeydi. Sanırım halen aynı noktadayız. Beklenti de bu yönde. Erdoğan’ın Körfez turu dönüşü yaptığı “Türkiye’nin Mısır ile ilişkileri çok daha farklı bir şekilde gelişecektir. Önümüzde Libya’ya inşallah bir ziyaretim olacak. Libya ile belki Kuzey Afrika’da bazı ülkelere de bir ziyaret turu düzenleme durumumuz olabilir” açıklamaları da ihtimali güçlendiriyor.

El Ezher’den ‘boykot’ çağrısı

İsveç ve Danimarka’da Kur’an-ı Kerim’e dönük eylemler, bu hafta yine tansiyonu yükseltti. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da Cuma günü yaptığı açıklamada, “Kur’an-ı Kerim’e karşı eylemlerin salgın haline dönüşmeye başladığını, organize bir tepki konulmazsa tepkiselliğin Batı tarafından anlaşılamayacağını” söyledi.

İslam dünyası eylemlere karşı ortak ve somut adımlar atmayı tartışırken İslâm dünyası içindeki önemli kurumlardan biri olan Mısır’daki El Ezher Üniversitesi’nden dikkat çeken bir açıklama geldi. El Ezher, sadece İslam ülkelerini değil, dini kutsallara saygısızlık eylemlerine karşı çıkan herkesi “İsveç ürünlerini boykota” çağırdı. İslâm dünyasının IKEA, Volvo, dijital müzik platformu Spotify ve giyim markası H&M gibi markalara sahip İsveç’e karşı tek ses olup olamayacağı ise muamma. Doğrusu, başta Filistin meselesi olmak üzere geçmişte pek çok konuda etkili ortak tepki verilmemiş olması bu konuda umutları kırıyor.

RUSYA’YI İKNA FORMÜLLERİ

Rusya, Türkiye ve Birleşmiş Milletler ile imzalanan Tahıl Koridoru anlaşmasından çekildi. Bu köşede defalarca (en son Nisan 2023’te) Rusya’nın taleplerini yazmıştım. Bugün kısaca Rusya’yı anlaşmaya döndürmek için aranan formülleri ve Moskova’nın bu formüllere bakışını yazacağım.

5 talebi olan Rusya, öncelikle para transferleri için Rus Ziraat Bankası Roselhozbank’ın SWIFT sistemine geri alınmasını istiyor. Avrupa Birliği (AB) buna mesafeli ve bu yüzden de Batı “aracı banka” formülünü gündeme getirdi. Transferlerin JP Morgan, Citibank ya da Afreximbank (Afrika İthalat İhracat Bankası) aracılığıyla yapılmasını teklif etti. Bu olmazsa Roselhozbank’ın Avrupa’da (Lüksemburg öne çıkan ülke) açacağı bir şube üzerinden transferlerin yapılması da bir seçenek olarak sunuldu. Ancak Batı’nın bu önerilerine karşı Rusya, bunun zaman alacağını, transferlerin yapılamayacağını, SWITFT sistemine alternatif olmayacağını düşünüyor. (Yetkililer şube kurma gibi süreçlerin yaptırım olmayan zamanlarda bile altı aydan fazla sürdüğünü anlatıyor)

Moskova’nın ikinci talebi tarım makinelerinin ihracatının yeniden başlaması ve Rusya’nın yedek parça temin edebilmesi. Batı ise bu ürünlerin çift kullanımlı olması sebebiyle, Ukrayna ile savaşta kullanılmasından endişe ediyor. Rus gemilerine garanti verilememesi ve sigorta şirketlerinin buna yanaşmaması sıkıntısı da devam ediyor. ABD, lojistik şirketlerine ‘niyet mektubu’ verse de, sigorta şirketleri gemileri sigortalamakta imtina ediyor ve soruna tam anlamıyla çözüm bulunamıyor.

Rusya’dan Ukrayna’ya uzanan Tolyatti-Odessa amonyak boru hattına dönük saldırılar ve hattın zarar görmesi, sürecin bir başka boyutu. Rusya hattın onarılması ve Batı limanlarında sıkışan (Hollanda, Finlandiya, Belçika ve Almanya’da) Rus amonyağının (gübre üretimi için gerekli madde) çıkarılmasını istiyor. Aranan formül de şu: Letonya’dan nakil yapılması mümkün ama amonyağın trenle limana sevk edilmesi gerektiği için hepsi çıkarılamıyor. Rusya hepsini çıkarmak istiyor. Rus gübre şirketlerinin mali hesapları üzerindeki blokajların kaldırılması da yine çözülmesi gereken bir mesele… Moskova’yı yaptırımlarla sıkıştırmak isteyen Batı’nın bu konuda da ortaya koyduğu bir kolaylaştırıcılık yok. Özetle mesele sadece Rusya’nın değil, eğer gıda sorunu dünyanın sorunuysa, tüm dünyanın elini taşın altına koyması gerekiyor

Reklam Alanı