İletişim Başkanı Altun: Türkiye stratejik iletişim alanında etkileşim merkezi ve marka olacak!

0
0

İletişim Başkanlığınca bu yıl üçüncüsü düzenlenen Uluslararası Stratejik İletişim Zirvesi’nde (Stratcom Summit’23) konuşan Altun, Stratcom’un sadece yılda bir düzenledikleri zirvenin adı değil, aynı zamanda yıl boyu, yurt içinde ve yurt dışında Stratcom Forum, Stratcom Youth gibi çeşitli etkinliklere, Stratcom Podcast, Stratcom kitapları gibi çeşitli yayınlara imkan sağlayan bir markanın adı olduğunu söyledi.

Amaçlarının çok açık ve net olduğunu ifade eden Altun, Türkiye’yi stratejik iletişim alanında küresel bir etkileşim merkezi ve marka haline getirmek istediklerini söyledi.

ÜÇ ANA KAVRAM VAR

Altun, bu amaç doğrultusunda uluslararası alanda stratejik iletişim alanında başarılı çalışmalar yapan kişi ve kurumlarla karşılıklı tecrübe ve bilgi alışverişinde bulunmaya çalıştıklarını aktararak, zirvenin bu yılki temasının “Hibrit Tehditlerle Mücadele” olduğunu, istikrar, güvenlik ve dayanışma şeklinde üç ana kavramlarının bulunduğu kaydetti.

Bugün, dünyanın büyük bir kırılmanın eşiğinde olduğunu söyleyen Altun, şöyle devam etti:

“Bildiğimiz dünyanın sonuna geldik. Evet, Immanuel Wallerstein böyle diyordu, ve yine diyordu ki Wallerstein, ‘Ben karanlık bir ormanın ortasında olduğumuza ve ne yöne gitmemiz gerektiği konusunda yeterli netliğe sahip olmadığımıza inanıyorum. Modern dünya sistemi, tarihsel bir sistem olarak ölümcül bir krize girmiştir ve varlığını elli yıl daha sürdürmesi pek muhtemel değildir. Komünizmin, 1989’daki çöküşünün liberalizmin zaferine işaret ettiği düşünülse de ben bunun dünya sisteminin tamamlayıcı jeo-kültürü olan liberalizmin nihai çöküşüne işaret ettiğini düşünüyorum.’ Wallerstein’in bu sert öngörüsü ne denli gerçektir, bunu zaman gösterecek, ancak özellikle son 20 yıldır İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan sistemin kurucu aktörleri, kurumları, mekanizmaları ve normlarıyla büyük bir türbülans içerisinde olduğu apaçık bir gerçek.

Altun, bugün yaşanılan çağın savaşlar, çatışmalar, insani trajediler, küresel terör tehditleri, nükleer riskler, gıda, sağlık ve enerji krizleri gibi birçok meydan okuma ve belirsizlikle kuşatılmış durumda olduğunu dile getirdi.

Tüm dünya olarak, salgın sürecinde büyük bir küresel yönetişim krizi yaşadıklarını aktaran Altun, salgın sonrasında ise ondan da büyük bir küresel üretim krizi ile karşı karşıya kaldıklarını dile getirdi.

İletişim Başkanı Altun: İsrail tam anlamıyla bir faşist propaganda yöntemi uyguluyor

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE KÜRESEL ISINMAYLA BİRLİKTE GEZEGENİZMİZDEKİ YAŞAM TEHDİT ALTINDA

İletişim Başkanı Fahrettin Altun, devletler ile hükümetlerin pandeminin derinleştirdiği küresel enflasyona çözüm üretmeye çalışırken, hep birlikte küresel ekonomik işbirliği kanallarının ne kadar zayıf ve etkisiz kaldığını müşahede ettiklerini belirterek, “Yine müşahede ettik ki iklim değişikliği ve küresel ısınmayla birlikte gezegenimizdeki insan yaşamını tehdit eder boyutlara ulaşan doğal afetlere karşı etkin bir küresel mücadele mekanizması üretebilmiş değiliz. Hem de bilim insanlarının uzun yıllardır yaptıkları uyarılara rağmen bunu başaramadık. Uluslararası sistem sadece yeni ortaya çıkan küresel krizler karşısında aciz kalmadı. Aynı zamanda geleneksel anlamda varlığını sürdürdüğü istikrarsızlaştırıcı çatışmalar karşısında da yetersiz kaldı.” değerlendirmesinde bulundu.

Son 10-15 yılda, bunu ilk olarak Suriye  krizinde gördüklerini ifade eden Altun, “Bu krizde uluslararası aktörlerin, uluslararası örgütlerin iç savaş ve insani trajediler karşısında nasıl çaresiz kaldığına tanıklık ettik. Bundan 21 ay önce başlayan Rusya-Ukrayna savaşı ise uluslararası sistemin artık devletler arası çatışmalar karşısında ne denli aciz kaldığını gözler önüne seren bir gerçeklik oldu.” diye konuştu.

Altun, 47 gündür Gazze’de yaşananların, İsrail’in Gazze şeridine yönelik vicdandan ve izandan yoksun saldırılarının uluslararası sistemin krizini tescilleyen çok acı bir tabloyu karşılarına koyduğunu belirterek, şunları kaydetti:

KONVANSİYONEL ÇATIŞMALARA VE KÜRESEL KRİZLERE YENİ BİR MEYDAN OKUMA EKLENDİ

“Daha önce elitler düzeyinde tartışılan uluslararası sistem krizi, artık dünya halklarının tecrübe ettiği, bütün boyutlarıyla takip ettiği bir meşakkate dönüştü. Çok açık ve net bir şekilde ifade etmemiz lazım, karşımızda bir paradoks, bir çelişki var. Bir yandan gerçek dünya hızla küreselleşirken, öte yandan küresel yönetişim bağlamında inşa edilen mekanizmalar günden güne işlevsiz hale geliyor. Toplumlar arası ilişkilerde karşılıklı bağımlılıklar derinleşirken krizler, tehditler ve sorunlar da küreselleşiyor. Tam da bu ortamda, konvansiyonel çatışmalara ve küresel krizlere yeni bir meydan okuma eklendi.”

Bu yeni meydan okumanın adının bütün dünya toplumlarını hedef alan ‘hibrit tehditler’ olduğunu kaydeden Altun, ‘hibrit tehditler’in günümüz dünyasında rekabetin, mücadelenin ve savaşın yeni yöntemleri olarak öne çıkmakta olduğunu ifade etti.

ASİMETRİK EYLEMLERİN MEZCEDİLDİĞİ BİR TEHDİT TÜRÜ ORTAYA  ÇIKTI

Altun, “hibrit tehdit”ler dediklerinde, “vesayet savaşları”, “siyasal manipülasyonlar”, “ekonomik baskı unsurları”, “düzensiz göçler”, “uluslararası hukuk manipülasyonları”, “terörizm”, “siber saldırılar”, “enformasyon yarışları” ve “dezenformasyon savaşları”ndan bahsettiklerini, karşılarındakinin geleneksel, düzensiz ve asimetrik eylemlerin mezcedildiği bir tehdit türü olduğunu anlattı.

Siyasal karar alma mekanizmalarını, güvenlik mimarisini, toplumsal birliği, kültürel varoluşu ve iletişim süreçlerini kötü niyetli şekilde manipüle etmeyi hedefleyen strateji ve taktiklerden bahsettiklerini kaydeden Altun, “Geleneksel ve kurumsal araçların, kavramların ve yöntemlerin karşı koyamadığı bir tehdit bu. ‘Hibrit tehdit’lere karşı koyabilmek için her şeyden önce ulusal güvenlik ve savunma mekanizmalarını reforme etmek, esnek ve çok yönlü mücadele stratejileri üretmek mecburiyetindeyiz. Artık, modern dönemin klasik iktidar tasavvuru günümüzün iktidar mücadelelerini izah etmeye yetmemekte, yetememektedir.” ifadelerini kullandı.

İLETİŞİMCİLERE SON DERECE ÖNEMLİ ROLLER DÜŞMEKTE

Altun, bu kaotik yapının içinde iletişimciler olarak kendilerine son derece önemli roller düşmekte olduğunun altını çizerek, “İletişimcilerin cevheri enformasyondur. Ne var ki enformasyon, bugünün kayıp değerlerinden birine dönüşmüştür. Sun Tzu’nun Savaş Sanatı isimli meşhur eserinden bu yana ‘bilgi’ savaş sahasının en stratejik unsurlarından biri olarak kabul görür. Öte yandan enformasyon, matbaanın icadından itibaren modern ulus-devletlerin ve ideolojilerin kurumsallaşmasında başlıca referans noktalarından birine dönüşmüştür.” dedi.

19. ve 20. yüzyıllarda kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle birlikte, uluslararası alanda, devletler arasında cereyan eden rekabete, enformasyon savaşlarının ciddi anlamda etki ettiğini kaydeden Altun, özellikle kitlesel iletişimde analog kültürden dijital kültüre geçilmesiyle birlikte enformasyon teknolojilerindeki hız ve kapsayıcılığın arttığını, bunun da enformasyonu çok daha güçlü ve etkili bir iktidar enstrümanına dönüştürdüğünü söyledi.

Altun, başlangıçta enformasyon savaşlarından beklenen, askeri açıdan taktiksel ve operasyonel avantajlar sağlamakken, zamanla stratejik kazanımlar elde etmenin bir aracı olarak görülmeye başlandığını aktararak, şunları kaydetti:

“Bugün devletler, devlet dışı aktörler, bölgesel ve küresel çatışma ve krizlerde askeri araçlardan önce, enformasyon araçlarına, enformatif araçlara dikkatli bir şekilde yatırım yapmaktadır. Gelgelelim bu enstrümanlar hatırı sayılır bir süredir hakça, hakikat uğruna kullanılmamakta, çoğu kez suistimal edilmektedir. Bu süreçlerde dezenformasyon, mezenformasyon, bilgi kirliliği ve manipülasyon ne yazık ki ana referans kaynağına dönüşmektedir.”

Günümüzde dezenfermasyon  kampanyalarının sadece yalan ve yanıltıcı haber enflasyonuna sebebiyet vermemekte, aynı zamanda derin bir hakikat krizine de yol açmakta olduğunu ifade eden Altun, hakikat krizinin temelinde yalanın sıradanlaşması ve hakikatin önemsizleşmesinin yer aldığını, hakikat krizinin her şeyden önce, uluslararası alan etkileri bariz biçimde hissedilen bir demokrasi buhranını beraberinde getirdiğini anlattı.

Altun, bireylerin, toplumların ve devletlerin tecrübe ettiği hakikat krizinin, bireyler ve toplumlar arası ilişkilerde derin bir güven bunalımını ortaya çıkarmakta, uluslararası alanda gerilim ve çatışma potansiyelini artırmakta ve toplumsal birlik, beraberlik duygularını erozyona uğratmakta olduğunu dile getirdi.

BİR SÖMÜRÜ DÜZENİ VAR

Bugün ve yarın tartışmaya açtıkları bütün hibrit tehditlerin, kullanılan teknolojilerin egemenliği sayesinde mevcut konumlarını elde ettiklerini kaydeden Altun, “Dijital teknolojilerin bilgiyi tabana yayan, göreli demokratikleştirici etkilerine rağmen hibrit tehditleri güçlendirdiği de hepimizin malumudur. Dijital teknolojiler, ülkelerin kamu düzenini, bireylerin kamusal alana eşit ve sağlıklı şekilde katılımlarını riske sokan enstrümanlara dönüşmektedir. Dijital teknoloji şirketleri yeni küresel iktidar odakları haline gelmekte, siber alanda bir sömürü düzeneği kurulmaktadır.” diye konuştu.

Bu genişleyen alanda, “dijital faşizm”in kendisine yer edindiğini söyleyen Altun, bunun ülkelerin demokrasisini, istikrarını ve güvenliğini tehdit ettiğini kaydetti.

Altun, hibrit tehditlerin öncelikli hedeflerinden birinin sosyo-politik ve sosyo-ekonomik alanları istikrarsızlaştırmak olduğunu vurgulayarak, bu sürecin ana yakıtının, sistematik dezenformasyon politikalarının hayata geçirilmesi olduğunu vurguladı.

Sistematik dezenformasyon politikalarının ne denli yıkıcı etkileri olduğunu salgın döneminde çok açık ve net şekilde, bütün dünyanın gördüğünü belirten Altun, “Bu durumu Rusya-Ukrayna savaşı esnasında da gördük. Fakat sistematik dezenformasyon politikalarının hakikati ne denli tahrif ettiğini 7 Ekim’den bu yana bütün dünyanın gözleri önünde cereyan eden Gazze katliamında çok daha sarih bir şekilde görüyoruz. Bugün tüm dünya kamuoyu, İsrail  kaynaklı hibrit tehditlerin ve sistematik dezenformasyon politikalarının hedefi konumundadır.” şeklinde konuştu.

Altun, Edward Said’in yıllar evvel “Önceden paketlenip servis edilen hiçbir malumatı bir bitki gibi kabul etmeyin, hiçbir mesaj ideolojik süreçten muaf değildir” derken, elbette İsrail’in uluslararası medyayı kendi ideolojik çıkarları için nasıl manipüle ettiğinin çok iyi farkında olduğunu aktararak, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“Edward Said aynı zamanda Filistin gerçekliği söz konusu olduğunda, meselemizin sadece Batı medyasında karşımıza çıkan güncel yalan kampanyalarıyla dezenformasyon saldırılarıyla sınırlı olmadığını da biliyordu. Said’e göre Batı kültürel muhayyilesindeki tarihsel kalıp yargılar, stereo-tipler modern Batı kamuoyunun Filistin algısını manipüle etmeye devam etmektedir. Bunu, bugün de görüyoruz. Said’in Oryantalizm, Filistin Sorunu ve Medyada İslam kitapları bu gerçekliği bütün boyutlarıyla ele alan çok kıymetli eserlerdir. Gerçekten de İsrail elitleri yıllar yılı modern Batı muhayyilesindeki İslam karşıtlığını kendi gayrimeşru mücadelelerine malzeme etmişlerdir. Ben Gurion ne demişti? ‘İslam’dan başka bir şeyden korkmuyoruz’. Yine, İzak Rabin ne demişti? ‘Bizim düşmanımız İslam dinidir’. Yine, Şimon Peres’in sözünü de hatırlatmak isterim, ‘İslam kılıcından kurtuluncaya kadar kendimizi güvende hissetmeyeceğiz'”

Bu düşmanlaştırma, ötekileştirme ve şeytanlaştırma girişimlerinin güncel versiyonlarının ne yazık ki Said’in eserlerini verdiği dönemden çok daha şedit, çok daha nüfuz edici ve çok daha yıkıcı olduğunu ifade eden Altun, “Zira artık hedef, tek başına yalan yanlış haberlerin yayılması değil, hakikate karşı duyarsızlık oluşturmak, hakikat ile insan arasındaki sahici ilişkiyi bozmaktır. İsrail, seneler önce bir İsrail Başbakanı’nın söylediği gibi tüm dünyayı ‘Filistinlilerin olmadığı’ konusunda manipüle etmeye çalışıyor. Filistinliler önce kriminalize edilip sonrasında adeta dehümanize edilmektedir ve böylelikle yok edilmek istenmektedir. Dahası bu cürmün görmezden gelinmesi talep edilmektedir.” dedi.

Altun, bu sürecin en önemli işbirlikçilerinin Batılı dev medya  şirketleri ve sosyal medya platformları olduğunu vurgulayarak, “Söz konusu çabayla uyumlu bir şekilde birçok ülke, birçok aktör İsrail tarafından açık ya da örtülü bir şekilde şantaja maruz bırakılmaktadır. İsrail’in cinayetlerinden bahsettiğinizde sizi antisemitizmle suçlamaktadırlar. Filistinlilerin yaşam hakkını savunduğunuzda İsrail’in yok edilmesini savunduğunuzu iddia etmektedirler. Gazze’de yaşanan katliama ses çıkardığınızda sizi Yahudi soykırımına duyarsız kalmakla itham edebilmektedirler.” diye konuştu.

İsrail ordusunun kolonyal anlatılarını pekiştirmek adına Batı’daki medya şirketlerine haberlerinde kullanmak üzere, kavram setleri, sözlükler, doğru-yanlış cetvelleri dayatmakta olduğunu ifade eden Altun, “Öte yandan da zalimce Gazze’de gazeteci katletmektedir İsrail. İsrail, 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi’nde 64 medya mensubunu katletti. İsrail bu süreçte faşist bir propaganda yöntemi uygulayarak gazeteciler, sağlık çalışanları, kadınlar ve çocukların yanında esasında hakikati de katlediyor.” şeklinde konuştu.

Altun, Alman Yahudisi olan ve Hitler’in zulmünden kaçmak zorunda kalan Adorno’nun 1946’da kaleme aldığı “Antisemitizm ve Faşist Propaganda” isimli denemesinde faşist propagandanın bazı özelliklerinden bahsettiğini aktararak, “Der ki Adorno, ‘Faşist propaganda her şeyden önce gerçek rakiplerine değil hayaletlere, öcülere, mitlere saldırır’. Faşist propaganda geçmişte komünistleri ve Yahudileri hedef aldı. Şimdi faşizmin küresel düzlemdeki temsilcisi konumundaki siyonist aktörler İslam’ı ve Müslümanları ötekileştirmekte, onlara karşı sistematik bir kara propaganda faaliyetine girişmektedir. Adorno’ya göre faşist propagandanın ikinci özelliği söylemsel bir mantık tutturmak yerine ucuz bir retoriği esas alması ve çağrışım yöntemiyle gerçeklikten bağımsız seri nutuklar çekmesidir. Bugün İsrail’in propaganda makinası, Adorno’nun 1946’da anlattığı şekilde işlemektedir.” diye konuştu.

MÜCADELEMİZİ DEVAM ETTİRECEĞİZ

“İsrail tam anlamıyla bir faşist propaganda yöntemi uygulamaktadır. Bugünün faşistleri, dünün faşist propaganda yöntemlerini aynen tekrar etmekte, geçmişte Yahudileri kurbanlaştıranlar, bugün Müslümanları kurban haline getirmeye çalışmaktadırlar. Dahası, bugün kurbanın kendini kınaması, dünyanın da zulme karşı sessiz kalması beklenmektedir. Biz, bu zulme karşı sessiz kalmayacağız, beklendiği gibi bu zulmü alkışlamayacağız. Bu zulme karşı, bütün gücümüzle gayretimizle Sayın Cumhurbaşkanı’mızın öncülüğünde hakikat ve adalet mücadelesiyle gayretle karşı çıkacağız, mücadelemizi devam ettireceğiz.”​​​​​​​

Altun, stratejik iletişimciler olarak hibrit tehditlere karşı bir direniş kalkanı oluşturmaları gerektiğini ve bu toplantıyı da bu bağlamda değerli bir girişim olarak gördüklerini söyleyerek, hibrit tehditler karşısında konvansiyonel yöntem ve araçların etkisiz olduğunu ifade etti.

Küresel düzlemde barış, güvenlik, istikrar ve dayanışmaya hizmet etmek için stratejik iletişim araçlarına ihtiyaçları olduğunu vurgulayan Altun, “Dezenformasyonla mücadele, kriz iletişimi, halkla ilişkiler, kamu diplomasisi, sivil hazırlık, farkındalık ve aynı zamanda bunlarla beraber ortak koordinasyonun güçlendirilmesi alanlarında küresel işbirliklerine, tecrübe paylaşımlarına ihtiyacımız var. Hiç kuşkusuz bu süreçte en temel değerimiz insan odaklılık olmalıdır. Biz Türkiye olarak geliştirdiğimiz, ‘Türkiye İletişim Modeli’ ile insan odaklı bir iletişim ortamı tesis etme, hakikati, şeffaflığı, hesap verilebilirliği merkezine alan bir stratejik iletişim vizyonunu kurumsallaştırmaya çalıştırıyoruz.” şeklinde konuştu.

Altun, hibrit tehditlerin barış, kriz, çatışma ve savaş arasındaki sınır çizgilerini ortadan kaldırmayı hedeflediğini vurgulayarak, “Bu sınır çizgilerini koruyabilmek adına devletlerin, uluslararası örgütlerin ve hak savunuculuğu yapan sivil toplum kuruluşlarının uluslararası işbirliği ve eş güdüm içinde hareket etmeleri zaruridir. Ulusal, bölgesel ve küresel boyutlarda diplomasi, savunma, güvenlik, iletişim, istihbarat ve teknoloji uzmanları işbirliği içerisinde hareket etmelidir.” dedi.

Tam da bu gerekçelerle bu platformu, Stratcom’u, Stratejik İletişim Zirvesi’ni hayata geçirdiklerini söyleyen Altun, küresel bağlamda stratejik iletişimin kurumsallaşması için çaba sarf ettiklerini ifade etti.

Altun, vatandaşları ve dünyayı güvenilir kaynaklar aracılığıyla doğru ve zamanında bilgilendirmek, bunun için gerekli altyapıları oluşturmak, dezenformasyona karşı etkili tedbirler almak ve hibrit tehditlere karşı mücadele etmek için stratejik iletişim araçlarını güçlendirmeye devam edeceklerini söyledi.

Bu çabanın bölgesel ve küresel düzlemlerde kendisini gösteren savaş, çatışma ve tehditlere karşı daha adil, barışçıl, dayanıklı ve istikrarlı bir uluslararası toplumun inşasına katkı sunacağına inandıklarını kaydeden Altun, Stratcom platformunun geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi uluslararası işbirliği imkanlarını artıracağına kani olduğunu da sözlerine ekledi.

 

Reklam Alanı