Sedat Ergin Yazdı: BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs açıklamasının düşündürdükleri

0
2

Hürriyet Yazarı Sedat Ergin, bugünkü köşesinde Kıbrıs2ta yaşananları değerlendirdi.

Geçen cuma günü Kıbrıs’ta görevli Birleşmiş Milletler Barış Gücü askerleri ile KKTC makamları arasında meydana gelen ve her iki tarafın da sahada karşılıklı fiziki engellemelere başvurduğu hadise, Kıbrıs’ta nadir rastlanan türde bir sıcak kriz olarak dikkat çekiyor.

Hadise ilk bakışta küçük çaplı gibi görünse de, yol açtığı siyasi sonuçlar uluslararası ölçekte kendini göstermiştir. Kriz, ABD, İngiltere ve Fransa’dan başlayarak, Avrupa Birliği’ne ve oradan BM Güvenlik Konseyi’ne kadar uzanan bir yelpazede KKTC’ye dönük “kınama” açıklamalarını tetiklemiş ve Kıbrıs sorunu birden uluslararası politikanın sıcak gündemine çıkmıştır.

KKTC’yi ve dolayısıyla Türkiye’yi, birçok önde gelen Batı ülkesiyle ve aynı zamanda BM Güvenlik Konseyi ile karşı karşıya getiren bu olayın gerisinde, adada özel bir durumu gösteren, Rumlar ve Türklerin birlikte yaşadığı güneydeki Pile köyünden KKTC’ye doğrudan bir yol açılması yolundaki çalışmalar yatıyor.

KKTC makamlarının planladıkları bu yol, BM Barış Gücü’nün denetiminde olan ve “Yeşil Hat” olarak da adlandırılan “Tampon Bölge”den de geçecek olması nedeniyle adadaki statüko bozulacağı gerekçesiyle Kıbrıslı Rumların ve BM’nin önde gelen aktörlerinin kuvvetli itirazlarıyla karşılaşıyor.

Konuyu değerlendirmeye başlarken, önce karşımızda beliren çelişkili bir duruma dikkat çekelim. Son hadisenin yer olarak fiilen kimin yetki bölgesinde, yani BM kontrolündeki tampon bölgenin sınırları içinde mi yoksa KKTC’nin egemenlik alanında mı gerçekleştiği konusunda iki tarafın açıklamaları birbirini tutmuyor.

KKTC makamları, ısrarla BM Barış Gücü’nün yol yapımını engelleme girişiminin KKTC’nin egemenliğine doğrudan müdahale olduğu suçlamasını getiriyor. KKTC Dışişleri Bakanlığı tarafından geçen cuma yapılan resmi açıklamada, BM Barış Gücü’nün “KKTC toprakları içinde fiziksel müdahalede bulunduğu, yol yapımını engellemeye çalıştığı” belirtilmiştir.

KKTC’nin bu yöndeki beyanları Ankara tarafından da kuvvetle destekleniyor. Nitekim Dışişleri Bakanlığı tarafından dün yapılan açıklamada, BM Barış Gücü’nün “KKTC’nin toprak bütünlüğünü ihlal ettiği” belirtiliyor. Keza, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da önceki akşamki kabine toplantısından sonra yaptığı açıklamada, “BM Barış Gücü askerlerinin KKTC’nin egemenlik alanındaki topraklara yönelik fiziki müdahalesi”nden söz etmiştir.

Buna karşılık BM tarafının açıklamalarında inşaat faaliyetinin tampon bölgede yürütüldüğü ileri sürülüyor. Örneğin BM Güvenlik Konseyi’nin önceki günkü açıklamasında olayın yeri konusunda “BM tampon bölgesi içinde Pile yakınlarında” ifadesine yer verilmiştir.

 

KKTC tarafının yol yapım faaliyeti BM sisteminde büyük bir tepki görürken, Türk tarafının ısrarla vurguladığı bir çelişki, geçmişte Rumların BM tampon bölgesi üzerinde inşa ettikleri yolların benzer itirazlarla karşılaşmamış olmasıdır.

Nitekim, dün Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan ve BM Güvenlik Konseyi basın açıklamasının “arazideki gerçeklerden tamamen kopuk olduğunu” belirten açıklamada, özellikle bu çelişkiler ön plana çıkartılmıştır. Dışişleri, BMGK açıklamasında “tüm izinsiz inşaatların kaldırılması”ndan söz edildiğine göre, ara bölgeden ve Pile bölgesindeki Türk tapulu arazilerinden geçen Larnaka-Dikelya-Ayia Napa yolu ile keza ara bölgeden geçen Pile-Voroklini yolu ile Pile üniversite binasını bu çelişkilere örnek göstermiştir.

Ankara, bu örneklerden hareketle, BM’nin barışı koruma misyonlarından beklenen tarafsızlığı ortaya koyması beklentisini iletmiştir. Dışişleri’ne göre, bunu sağlama görevi BM Güvenlik Konseyi’ne düşüyor. Sonuçta, Türk tarafının önümüzdeki günlerde uluslararası camiadan gelecek benzer eleştiriler karşısındaki savunma hattını, buradaki çifte standardı vurgulayarak kuracağı anlaşılıyor.

Yaz

Türk tarafı bu çelişkileri ne kadar vurgulasa da, BM Güvenlik Konseyi’nin KKTC makamlarını ağır ifadelerle eleştiren bir basın açıklaması metni üzerinde görüş birliğine varması ve uluslararası alanda kuvvetli bir eleştiri dalgasının ortaya çıkmış olması yine de çok sıkıntı verici bir durum yaratmıştır.

Olaydan hemen sonra geçen cuma günü BM’de yürütülen danışmalarda Güvenlik Konseyi’ndeki Batı grubunun Kıbrıs Türk makamlarını “kınayan” bir açıklama yayımlamak istemesine karşılık, bu hamlenin Rusya’nın vetosuna takıldığı yolunda haberler çıkmıştı. Ancak Konsey’de önceki gün alınan sonuç farklı yönde çıkmıştır.

Eğer Rusların bu yönde eğilimi var idiyse, “Kınama” sözcüğüne yer veren basın açıklamasının yayımlanmasından Rusya’nın vetosunu çektiğini anlamamız gerekiyor. Yine de, BMGK’dan bir “karar” değil, yalnızca “basın açıklaması” çıktığını vurgulamalıyız.

Bu arada, ABD, Fransa ve Birleşik Krallık’ın Lefkoşa Büyükelçilikleri geçen cuma günü ortak bir açıklama ile meydana gelen hadiseden dolayı KKTC makamlarını kınamışlardı. Avrupa Birliği’nin en üst düzeydeki yöneticilerinden de oldukça eleştirel açıklamalar gelmişti. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Van Der Leyen, AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve AB Yüksek Temsilcisi Josep Borrell bu çerçevede sayılabilir.

BM Güvenlik Konseyi açıklamasına dönersek… Metinde önce izinsiz inşaat faaliyeti nedeniyle “ciddi kaygılar” ifade ediliyor. Bu faaliyetin Güvenlik Konseyi kararları ve BM tampon bölgesindeki statükoyu ihlal ettiği belirtiliyor.

Ardından, Kıbrıslı Türk personelin BM Barış Gücü’ne karşı “saldırıları” ve araçlara verilen hasar nedeniyle “kınandığına” ilişkin bir ifadeye yer veriliyor, yaralanan BM Barış Gücü mensuplarının “süratle iyileşmesi” dileği kaydediliyor. Bu görevlilere saldırıların uluslararası hukuk çerçevesinde suç oluşturabileceğinin belirtilmesi de açıklamanın bir başka dikkat çekilmesi gereken noktasıdır.

Bununla birlikte, izinsiz inşaat faaliyetinin durdurulması, personel ve malzemenin sahadan çekilmiş olmasından duyulan memnuniyet de ifade ediliyor.

Aynı açıklamada, taraflar esneklik göstermeye ve BM’nin adadaki özel temsilcisinin “ilgili bölgede” karşılıklı olarak mutabık kalınacak bir gelişmeyi müzakere etme yönündeki çabalarını desteklemeye davet ediliyorlar.

Bu ifadelerden krizin şimdilik kontrol altına alındığını okuyoruz. Bu çerçevede önümüzdeki günlerde sorunun çözümü yönünde diplomatik temasların ön plana çıkacağını tahmin edebiliriz.

En azından bu noktada yaşanan krizle ilgili olarak BM Güvenlik Konseyi’nin ortada müzakere yoluyla çözüme kavuşturulması ihtiyacı duyulan bir mesele bulunduğunu kabul etmiş olması, bütün hadisenin görece olumlu bir sonucu olarak görülebilir.

*

Her halükârda üzerinde durmamız gereken bir husus, bu hadisenin Türkiye ile Yunanistan arasında son dönemde belirmiş olan pozitif atmosfere olumsuz yönde bir etki yapıp yapmayacağıdır. Keza, benzer sorular son dönemde Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerde yeni bir hareketliliğin başlayabileceği yönündeki beklentiler açısından da yöneltilebilir.

Tabii, bu olayı uluslararası camianın pek çok kesimi, BM Barış Gücü’nün KKTC’nin projesine fiili müdahalesinden çok, üzerinde BM yazan taşıtların KKTC makamları tarafından bölgeden çıkartıldığı anlara ilişkin görüntüler üzerinden okuyacaktır.

Buna karşılık, BM’nin pek çok krize, felakete seyirci kaldığı, ağırlığını koyamadığı eleştirileri hatırlandığında, muhatap KKTC olunca birden sergilenen enerjik tutum, bu hadisenin herkesi düşünceye davet eden bir başka yönü olmalıdır.

Reklam Alanı