Taha Akyol Yazdı: Rasyonel zemin’ kolay mı?

0
1

Karar Yazarı Taha Akyol bugünkü köşesinde ekonomiyi ele aldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın on yıldır, özellikle de beş yıldır uyguladığı ilkelerin tam tersine ekonomide yavaş yavaş bir dönüş yapılıyor. Piyasalar ve iktisat alemi bunu olumlu karşılıyor. Dönüş çok yavaş olduğu için, herkesin zihninde ‘Erdoğan bir noktada değiştirir mi?’ diye bir tereddüt de var.

Erdoğan’ın ekonomide temel politikaları neydi? Evvela “faiz sebeptir” politikası…. Kurumların seçilmiş iktidar karşısında bağımsızlığını içine sindirememesi… Liyakat yerine ‘bizden’ isimler ataması… Katma değerden çok istihdamı önemsemesi…

Bu politikalar çıkmazı girdi; şimdi kademeli de olsa faizi yükselten saygın ortodoks iktisatçıları göreve getiriyor.

Çünkü Merkez Bankası “laf dinleyip” emirle faiz indirdikçe enflasyon ve piyasa faizleri yükseldi. TL döviz karşısında eridi. Türkiye dışarıya ancak tefeci faiziyle borçlanabiliyor…

‘EPİSTEMOLOJİ’ SORUNU

Son seçim ekonomisi değirmene gelen suyu tüketti. Ek bütçe şart oldu. Erdoğan Şimşek’i Bakanlığa, Hafize Gaye Erkan’ı Merkez Bankası Başkanlığına getirdi. Şimşek’in şu iki cümlesi, toparlamak için neyin şart olduğunu ortaya koydu:

Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönmekten başka çaresi kalmamıştır… Yabancı kaynak gelmesi için risk primi düşük olacak, dünya normlarında olmalıyız. Tüm alanlarda rasyonaliteyi korumalıyız.” (6 Mayıs 2016)

Altını çizmek isterim, “rasyonel zemine dönmek” ve “her alanda rasyonalite.”

Halbuki CB sistemine geçilirken, 9 Temmuz 2018’de Şimşek azledilip yerine Berat Albayrak getirildikten sonra, beş yıl süreyle hakim kavramlar neydi? “Paradigma değişimi, epistemolojik kopuş, heteredoks iktisat, yerli ve milli model” ve tabii on yıldır söylenen “faiz sebeptir” gibi sınanmamış, teorisi yapılmamış ideolojik sözler…

Faturası çok ağır oldu. Kişi başına gelirimiz on yılda 12.500 dolardan 9 bin dolara düştü, dünya sıralamasında 1980 seviyesine indik!

Görüyorsunuz “rasyonalite”nin önemini…

BAĞIMSIZ KURUMLAR

Devlette yargı mutlaka bağımsız olmalı da… İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra devlet içinde Merkez Bankası ve Düzenleme ve Denetleme ile görevli bağımsız kurumlar gelişti. Neden? Politikacılar oy hırsıyla makro dengeleri bozmasın diye…

Erdoğan daha 2011’de “halka ben hesap veriyorum, Merkez Bankası değil,” diyerek bu konsepte karşı çıktı. (5 Mayıs 2011)

Babacan ve Şimşek Merkez Bankası’nı savunmuşlardı… CB sisteminde Cumhurbaşkanına istediği an yönetici değiştirme yetkisi verilerek bu kurumların bağımsızlığı sıfırlandı. (703 Sayılı KHK ve 3 Sayılı CB Kararnamesi)

Nurettin Nebati “politika faizinin ve Merkez Bankasını önemsizleştirdik” derken gerçeği söylüyordu. (20 Ocak 2022)

Seçimlerden sonra Başkanlığa Hafize Gaye Erkan getirildi. Başkan yardımcılıklarına yine yurt dışında kariyer yapmış üç saygın iktisatçı atandı. Dış basında çıkan yorumlarda Erkan için “itilip kakılabilecek biri değil” deniliyordu. Prof. Osman Cevdet Akçay, akademik ve bilimsel doğrularından asla taviz vermeyecek, otorite karşısında eğilip bükülmeyecek çok saygın bir iktisatçıdır.

Belli ki, “önemsizleştirilmiş” Merkez Bankasıyla enflasyonun dizginlenemeyeceği, yatırım getirilemeyeceği nihayet görüldü de liyakatli isimlerle Merkez’e itibar ve bağımsızlık görüntüsü kazandırılmak isteniyor.

RASYONEL’İN DEĞERİ

Merkez Bankası’nın başına getirilen dört iktisatçı da Boğaziçi mezunu… Türkiye’nin en saygın, en lüksek kalitede dört beş üniversitesinden biri…

2 Ocak 2021’de “kayyım rektör” atamasından itibaren bu seçkin üniversitemizin başına gelenlerin 21. Yüzyılda bir örneği yok. Yine seçkin üniversitelerimizden Şehir Üniversitesi’nin kapısına kilit vurulması; bunun da 21. Yüzyılda benzeri yok…

Bilim bilimsel yayını olmadan rektörlüğe atananlar?..

Almanya yetişmiş eleman kazanmak için vatandaşlık kanununu değiştirirken, Türkiye’nin yurt dışına giden beyinlerini “gitsinlerr!” deme lüksü olabilir mi?

Neden yüksek katma değerli ürünlerimiz pek az?

Bunların hepsi geleneksel “rasyonelleşme” noksanımız yüzünden.

Birkaç “rasyonel” atama ve kararla sağlıklı büyümeye geçemeyiz. Bozulmuş her şeyi düzelten, devlet yönetiminde kuvvetler ayrılığını, kurumlarda liyakati ve görev bağımsızlığını esas alan, kaynak tahsisinde verimlilik ve teknolojiyi önemseyen “yapısal reformlar” olmadıkça, düzelmeler de sınırlı kalacaktır.

Reklam Alanı