Bir Video çekiyorsunuz, diyelim…
Videodakiler de; aile efradınız ve tanıdıklarınız, olsun..
Video çekildikten sonra videodakiler; videonun “içindekiler” ise, bunu izleyen ve çeken olarak videonun “dışında”ki de siz iseniz; “Video Çekimi” bittikten sonraki aile efradınız ve tanıdıklarınız bu bakış açısıyla yani “onlar” durumundakiler, kimler oluyorlar?
Hayat da böyle birşey…
Orada olduğunu varsaydığımız herşey bizimle iken, bizimle olduğunu düşündüğümüzde çoktan kendi dünyasına çekiliyor..Çok ilginç değil mi?
Zamanın içinde zamanlar vardır..Yani olaylar silsilesi…
Bir olayın içine yani o zamana girdiğiniz an da orası canlılık bulur..Kişi ve olay hiç değişmez ama akıldan geçen gibi değildir…Zamanın içine girdiğinizde o hayatın da içinde olursunuz..Çünkü yaşam akmaz, yaşam donuktur..Canlılık yoktur… Kitabet gibi donukluk vardır..Yaprak kıpırdamaz..
200 yıl önceki yaşamış birisi senin dünyanda olsaydı, sen mutlaka onu görüyor olurdun! Çünkü şuur ulaşamadığına “öldü” der!
Şöyle örnekleyelim…
Zamanın içinde zamanlar vardır..Yani olaylar silsilesi demiştik…
Örneğin; 300 devir/asır bir an da yaşanıyor olsun..Yani 300 ayrı kainat..Ya da 300 tane ekranda aynı kadro oyunculardan oluşan filmleri açalım ve bu filmlerin tek ortak noktası oyuncuların hiç değişmiyor olması, olsun…
Bir ekranda aynı oyuncular entrika çevirirken, diğerini ayrı ekrana yansıttığınızda yine aynı kadro oyuncular başka bir kanalda uzaya savaş açıyordur…Ve siz ne oyuncusunuz ne de başka bişey…İzleyici de sizin gördüklerinizi göremiyor!
Siz şimdi o hayat katmanlarına yani önceden çekilmiş aynı kadrodan oluşan oyunculara göz atınca, yine gerçeği göremezsiniz…Çünkü aynı kadro başka bir zamanı çoktan yine kayıt altına alıyor… Hiçbirinin devrine ya da aklına ya da eksenine ulaşamazsınız..Ya da dünkü senin zaman kaydına giremezsin…O zaman birimi artık kendi özgür hakimiyetini çoktan kurdu ve senden azad edildi…Çünkü tek canlı sensin…
Bu bakış açısıyla çevrenizdeki ne varsa GAYB âlemini temsil eder…Yani filmi bitirdi , sahne arkasındalar! Senin dünkü filmi/yaşamını bitirip şu an “Aa! dün şunu yapmıştım” dediğin gibi….Dün ile alakalı da artık tek yaprak da kıpırdatamazsın!Değiştiremezsin!
Misal; Kemal Sunal’ın filmini izlerken ne Kemal Sunal orada, ne de araya giren reklamdakiler….Kendi bakışınla başbaşasın!!!!
Senin algın ve senin dünyan..Hepsi bu ..Ve sadece kavramlar değişiyor…Üzerine titrediğin çocuk bile aynı kişi değil artık…Zamanda yerini aldı ve Gayb oldu….
Gayb yine film karelerinde olanların uykuda olmasıdır..
Hz. Rasûlullâhın (aleyhisselâm) dediği gibi;
“İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar”
Yani göz gördüğüne varlık veriyor… Milattan önce çekilmiş gibi ama zamana yansımasyla canlılık arzediyor…Ya da örneğin 3075 yılından yansımalar bütünü olan izdüşümler geçidi…Ve bu burnunuzun ucunda oynuyor…
Ne kadar da gerçekçi değil mi?
Baktığında 2 gün önceki şuur, 2 gün sonraki şuurla yer değiştiriyor..Ama farkındaysanız 2 zıt üzerinden başka bir hale bürünemiyor? İşte buradaki alışkanlık derecesi de, varlığın içine hapsolduğu fiziksellik ona çıkış serbestliği sunmuyor…Özgürlüğü bitmiş!
Yani örneğin Kemal Sunal’ın film çevirip de, şu an ki zaman biriminde yaşamayıp da, videonun içindeki karelere mahkum olan varlığı gibi…
İşte o aradaki iletişim kopukluğu neye göre düzenleniyor? Zamanını tayin eden kavramlar nedir?
Beyin fırtınası yapın hadi!?
Kemal Sunal yaşanmışlığını kanıtlamak için “film” karelerini kullanmak zorunda artık..Artık gözlere görünmek için sana muhtaç…Zaman aynasına muhtaç…İzlemene muhtaç..Ama kendisi orada değil! Derin düşünün…
Karşına geçen olay da zaman aynasını film karesi gibi kullanıyor ama varlığı orada değil! Bunu düzenleyen mekanizma nedir?
ONLAR KİM?
Ya da şöyle bişey;
İnternette videolarda dolaşırken nasıl ki; ölmüş birinin filmlerini tekrar tekrar seyrediyor ve bu teknolojiye insan yapımı diyorsanız, Allahın yarattığı yaşam teknolojisinde de aynen olan budur;
“Zamana yansıyan mekanizmadaki yaşayanlar, zamanın içinden geçiyor!”
Nasıl ki; tam da ölmüş birinin 1915’de çekilmiş videosunu ya da filmini izlerken, araya pat şimdi şu an yaşayan oyunculardan oluşan reklam giriyor ve şu an yaşıyor bile olsalar nasıl ki; o an orada değiller yani normal yaşantılarındalar…
Ya da sen 1915 yılında çekilmiş filmi izlerken canlı yayın bile araya girmiş olsa, nasıl ki; yine iki kadrajdakiler birbirine karışamıyor..1915 filminin kadrosundakilerin filmi 2070 yılında yayınlanırken, reklam arasındakiler ile asla yanyana gelemeyecekleri gibi…Rahman suresi’nde iki suyun birbirine karışmamasını anlatan meracel bahreyn gibi, seninle de şu an da yaşıyor dediklerin arasında perde vardır…
Zamana yansıyan izdüşümler mekanizmasında da aynen böyle işliyor sistem. “Gerçek yaşam sahipleri ile gölgeleri karışık yayın halinde yaşam sürüyorlar!” Hem de gözünün önünde!
Nasıl ki; bir CD’ye/flash disk’e kayıt yapar, tekrar tekrar izlemek için geçmişinizin özel anlarını saklarsınız…
Zihninize yazdırdığınız ne varsa, onlar da hayatınızda varlık buluyor…Ve tekrarlardan daha ileriye gidemiyorsunuz…
Yani “Gerçekler; reklam arası hayatınıza girse de, siz videonun içinde yaşayan kadroya bunu gösteremezsiniz/anlatamazsınız!”
“Çünkü siz ne zamanın dışında ne de mekanın içinde olamazsınız!”
Ama sorun şu ki; böylesine devasa ve quantum’a dayalı kainat teknolojisinin var olduğunu kabullenmek istemiyorsunuz…Çünkü Allah’ın kudretine inanmıyorsunuz…
O zaman ben de derim ki; “Taş devrini önüne getiren algı/ekran/zaman aynası, devasa patlamaların yaşandığı bing bang’ da sana neler yapmaz?”
Ne kadar da kusursuz değil mi herşey?
Çünkü zamanı bükemiyorsunuz!
Anılarda yaşıyorsunuz…
Historiografik bulgularınızın seçimi ise sizi lugata bile taşıyamayacak kadar sığ…
Demek istediğim şu ki; “Sizin dünyanızın tüm şekillerini geçtim, inançlarınızın yayımlanma serisi mansiyon hipotezi bile değil”
Esra SÜNTAR